azerbaycan-turk-cumhuriyeti.tr.gg
Azerbaycan Türk Cumhuriyeti

Azerbaycan-ABD

Azerbaycan-ABD ilişkileri, ABD ve Azerbaycan’ın değişen dünya düzeni içerisindeki konumları bağlamında ele alınmalıdır. Çünkü ABD’nin Azerbaycan’a yaklaşımı; Soğuk Savaş sonrası Rusya ile olan ilişkilerinden, 1979 İran İslam Devrimi’nden bugüne İran ile arasında süregelen gerginlikten, Çin’in yükselmekte olan gücünün bölgeye yapacağı muhtemel etkinin ABD’nin ekonomik çıkarlarıyla ilişkisinden ve 11 Eylül sonrasında ABD’nin Orta Asya ve Kafkasya’ya yaklaşımındaki değişimden bağımsız olarak değerlendirilemez.

SSCB’nin çöküşü ve Soğuk Savaş’ın bitişi ile birlikte eski Sovyet cumhuriyetleri, dolayısıyla Azerbaycan bağımsızlığını kazandığında, Rusya henüz kendini toparlayamamış durumdaydı. ABD ise bu koşullar altında Rusya’nın uluslararası sisteme entegre edilmesini uygun görmüş, yeni bağımsız olan cumhuriyetlerle doğrudan işbirliği yerine Rusya üzerinden ilişki kurmayı tercih etmiş, bu cumhuriyetleri göreceli olarak Rusya’nın nüfuz alanı olarak değerlendirmiştir. Ancak Rusya kısa sürede toparlanmış ve 1993 yılında Yakın Çevre Doktrini’ni ortaya koyarak eski SSCB coğrafyasında tek söz sahibi olduğunu ilan etmiş, ABD’nin tek kutuplu sisteminden rahatsızlık duyduğunu böylece ifade etmiştir. Bu gelişmeden sonra ABD, eski cumhuriyetlerle olan ilişkilerini yoğunlaştırmış, Kafkasya üzerinde yeniden soğuk savaş rüzgarları esmeye başlamıştır. Azerbaycan’da Batı yanlısı dış politikalarıyla bilinen Elçibey’in Rus baskılarının da etkisiyle yerini devrettiği Aliyev, bir süre Rusya’yı yatıştırmak için ekonomik ve politik bazı tavizler vermiş, ancak bu tavizlerin Rusya için hiçbir zaman yeterli olmadığını anlayarak Batı yanlısı politikalara yönelmeye başlamıştır. Bu dönem, tam da ABD’nin Kafkasya üzerindeki ilgisinin arttığı dönemdir. Karabağ sorununun tüm sıcaklığıyla sürdüğü bu dönemde ABD’nin BM temsilcisi Madaleine Albright, 5–6 Eylül 1994’te Bakü’ye bir ziyarette bulunmuş, ABD’nin, Rusya’nın Kafkaslar’daki özel rolünü kabul etmediğini ve Rus askerî birliklerinin Karabağ’a sadece diğerleri ile birlikte, hem de AGİT’in denetimi altında yerleşebileceğini dile getirmiştir. 20 Eylül 1994’te imzalanan “Yüzyılın Anlaşması” ile ABD, Hazar petrolleri üzerine Azerbaycan ile ilk anlaşmasını yapmıştır. ABD, eski cumhuriyetlerin bağımsızlıklarını kazanmaları ve Rusya’nın gücündeki azalmayla ortaya çıkan güç boşluğunun Rusya tarafından doldurulmasını engellemeye çalışmak istemiştir. Beyaz Saray’ın 1997’de hazırladığı “Hazar Havzasının Enerji Kalkınması” isimli bildiride ABD’nin buradaki politikasının dört ana yönü belirlenmiştir. Buna göre, ABD Azerbaycan-Ermenistan anlaşmazlığının çözümüne çalışacak; dünya enerji kaynaklarının artırılması, genişletilmesi kapsamında Hazar havzası enerji kaynaklarını kullanacak; Hazar havzası ülkelerinin bağımsızlığı ve egemenliği için Rusya’dan geçen petrol boru hatlarına bağımlılık ortadan kaldırılacak ve alternatif ihraç yolları bulunacak; İran tecrit edilecek ve bu ülkenin Hazar enerjisi konusunda hiçbir rol üstlenmemesini sağlanacaktı. Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Karabağ sorununa ABD’nin çözüm bulmak istemesi de, istikrarı sağlaması halinde bölgede sağlayacağı güç ve kontrol edeceği enerji kaynakları nedeniyledir. ABD, Rusya’nın bölgesel etkinliğinin kırılması için Karabağ sorununun çözülmesinin şart olduğunu bilmektedir. Rusya ise bölgedeki istikrarsızlığın ABD’nin de desteklediği Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı Projesi’nin hayata geçmesini engelleyerek kendi projelerine destek vereceğini ummuştur. ABD, Karabağ sorununun çözülmesi için arabuluculuk etmiştir. Nisan 2001’de ABD’de gerçekleştirilen barış görüşmelerine Azerbaycan ve Ermenistan devlet başkanları katılmış, görüşmeler sırasında ABD, Batı’nın Rusya topraklarının dışından geçen ikinci bir karayolu (ilki Hazar ile Gürcistan üzerinden sağlanmaktadır) bağlantısını sağlayacak “toprak değişimi” planı üzerinde durmuştur. Fakat ABD Karabağ sorununa çözüm bulmada beklendiği kadar aktif olamamıştır. Ayrıca ABD Kongresi’nin kabul ettiği 907 sayılı karar, Azerbaycan’la olan ilişkileri için engel niteliğindedir. Bunun yanı sıra ABD, Rusya’nın Kafkaslardaki yeniden yapılanma ve BDT’yi NATO karşısında bir askerî ittifaka dönüştürme emellerini 1997’de kurulan GUAM ile sekteye uğratmıştır. Daha sonra Özbekistan’ın da katılımıyla GUUAM’a dönüşen örgüt, Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna tarafından kurulmuştur. Örgütü kuran cumhuriyetlerin nihai amacı Rusya’nın yayılmacı siyasetini durdurmak, Batı ile bütünleşerek NATO’ya üye olmaktır.

 



ABD, 1997 yılında hazırladığı bildiride Hazar bölgesinde ABD’nin etkisini arttırmayı, Rusya, İran ve Çin arasında oluşacağı tahmin edilen ittifaka karşı temel araç olarak gördüğünü ortaya koymuştur. ABD, İran’ı Kafkasya’daki güçler dengesinden dışlamaya çalışmakta, buna karşılık İran, Rusya’ya yakınlaşmakta ve oluşan Moskova-Erivan-Tahran ittifakı, Azerbaycan’ı Batı’ya yaklaşmaya mecbur etmektedir. Tahran yönetiminin Moskova ile gelişen ilişkilerini Washington yönetimi Ankara ile iş birliğiyle dengelemeye çalışmıştır. Çin, kısa bir süre sonra ABD’ye rakip olacağı öngörülen ekonomik potansiyeliyle ABD’ye Kafkasya’da gelecekte rakip olmaya adaydır. 2010 yılında Çin’in dünya petrol üretiminin %5-7’sini talep edeceği tahmin edilmektedir. Büyüyen ekonomisinin artan enerji ihtiyacını karşılamak için özellikle doğalgaza yönelmektedir. Bunu karşılamak için özellikle Hazar havzası çevresindeki ülkelerle görüşmelere başlamıştır. Hindistan ve Pakistan da nükleer güçleriyle Kafkasya’da nüfuz sahibi olmaya aday ülkelerdir. Brzezinski’nin de belirttiği gibi, Avrasya dünyanın siyasal olarak en iddialı ve dinamik devletlerinin bulunduğu yerdir. ABD’den sonra dünyanın en büyük altı ekonomisi Avrasya’da bulunmaktadır. Böyle bir çevrede bulunan Kafkasya’da ABD’nin gücünü pekiştirmek ve gelecekteki hegemo-nik gücünü garanti altına almak adına çaba harcamaması düşünülemez.

11 Eylül sonrası ABD, küresel hegemonyası üzerindeki tehdit algısını meşruiyet zemini olarak sunarak Kafkasya üzerindeki etkisini daha da arttırmaya, daha önce ekonomik ve politik olarak uzaktan kontrol etmeye çalıştığı bölgeye bizzat askerleriyle yerleşmeye başlamıştır. ABD’nin Azerbaycan üzerindeki 1998’den sonra nispeten azalan ilgisinin, bu bağlamda tekrar artmakta olduğu söylenebilir. Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana Kafkasya’da tam olarak doldurulamayan güç boşluğunu tek başına doldurmak için harekete geçmek üzere, ABD 11 Eylül’ü fırsat bilmiştir. 11 Eylül öncesinde Rusya ve Çin, aralarındaki ilişkiyi güçlendirerek bütün Avrasya’yı saran yeni bir güvenlik kuşağı oluşturma ve ABD’nin bölgede girebileceği boşlukları doldurmaya yönelik bir oluşum içindeydi. 11 Eylül’den sonra ABD, potansiyel güçlerin birbiriyle komşu olmalarını engelleyerek onları kendi bölgeselliklerine hapsetmek istemiştir. Afganistan’a yapılan operasyonla beraber Rusya’nın gücü kırılmış ve ABD, Orta Asya cumhuriyetlerine hiç olmadığı kadar yakın olma şansını elde etmiştir. ABD bilhassa Türkmenistan ve Özbekistan’a asker yığarak, bölgeye askerî olarak da yerleşme şansına sahip olmuştur. Böylece Hazar kaynaklarını daha yakından kontrol edebilmektedir. Bakü-Ceyhan Boru Hattı’nın açılmasıyla bu kontrol daha da somutlaşmıştır. Hazar kaynakları Ortadoğu kaynaklarına eşdeğer olmasa da, bugün Batı’nın elindeki en önemli petrol sahası konumundaki Kuzey Denizi’nin yerini almaya adaydır.

Görüldüğü gibi, Soğuk Savaş bitiminde eski SSCB cumhuriyetleriyle başlangıçta Rusya aracılığıyla ilişki kurmayı tercih eden ABD, önce bölgede nüfuz yarışına girerek Azerbaycan’la özellikle 1994’ten sonra birebir ilişkiler kurmuş, Hazar petrolleri üzerinde söz sahibi olmak için somut adımlar atmıştır. 11 Eylül sonrasında bölgeyi çok daha yakından takip etmek için kendisine meşruiyet zemini hazırlayarak, Rusya karşısında Azerbaycan üzerindeki nüfuzunu arttırma şansını elde etmiştir.
 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol